25 Mayıs 2011

Asmalar

Beyaz sabun kokardı odaların. Her çekmecenin içindeki, havlularının kıyafetlerin arasındaki beyaz kalıp sabunlar... Sen de öyle kokardın ya, sarılmaya doyamazdım küçükken.
Lifler vardı, elinle ördüğün renk renk. Her gidişimde bir lif, bir havlu mutlaka hediye ederdin bana. Bir de Rize işi patikler... Rizeli olan sen değildin ama, o patikleri çok severdin işte.
Karyola altındaki mavi leğenin... Ben her gelişimde direk o odaya girip leğeni çekerdim karyola altından. İçi oyuncak dolu... bebekler, arabalar, peluşlar... Tüm mahallenin çocuklarının elinden en az bir kez geçmiş bu oyuncaklar o eve gelen her çocuğun motivasyonuydu. Mandallar vardı bir de, rengarenk mandallarla oynardık. Sen o sırada gazeteni okurdun kahverengi çerçeveli kocaman gözlüklerini takıp, yahut mutfakta sarma yapardın bahçenin asmalarıyla. Derken büyüdüm, senin yanında değil belki ama senle büyüdüm. Gazeteni okurken saatlerce tartışırdık ülkeyi, mebusları, Reis-i Cumhur’u. Ajansı dinlerdik beraber. Baykal derdin, çok iyi hatip. Bilirdin herşeyi, ben şaşırırdım sen daha çok bilirdin. Bayramlar vardı ben Ankara’ya gelirdim seni görmeye. Akın akın komşular gelirdi eve, köydekiler gelirdi sonra. Ne çok severlerdi seni, sayarlardı. Mahallenin tek gazete okuyan kadınıymışsın zamanında, hep anlatırlardı. Sense okuyamamaktan yakınırdın, yetmezdi sana bildiklerin.

Gazeteleri, ajansı, ülkeyi çok konuşmuşuz da seni konuşamamışız. Başlardın anlatmaya Düzce’deki ev ile, birkaç cümle sonra susuverirdin konuyu kapatıp yine ülkeye tarihe dönerdik. Aşık olmuşsun mesela, çok zaman sonra öğrendim. Yazmışsın mesela, her şeyi herkesi... Safra kesesi ameliyatına girmeden önceki gece, kimselerin eline geçmişin diye yakmışsın hepsini. Dedeme Sezen Aksu’dan şarkı armağan etmişsin mesela, o en hislendiğin gecelerden birinde...

Çok sonra anladım ben sana ne çok benzemişim, ne çok hissetmişim seni.

Şimdi sen uzaklardasın ve benim kafamda hep asmalar var...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder