13 Temmuz 2011

Çarkıfelek

Fotoğrafımız var; Ankara’dayız. Bir çoçuk defilesi... Ben 5 yaşlarında utangaç, ellerimi cebime sokmuş, hayran hayran kamera yerine sana bakarken, sen tüm rahatlığın ve karizmanla yanımda duruyorsun. Aradan 1 sene geçmiş bu sefer İstanbul’dayız. Çarkıfelek en popüler yarışma programı. Sen de en popüler sunucu... Yasemin Koşal harfleri çeviriyor, sen tüm karizmanla Bursa’nın B’si var mıymış diyorsun. 23 Nisan günü, bu sefer yarışmacılar çocuklar. Senin küçüğünden bir sunucu var, ben ise Yasemin Koşal’ın küçüğüyüm. Benim gibi küçük olan bir yarışmacı Samsun’un S’si diyor. 3 tane birden... O zaman dijital bir dünya yok, elinle çevirmen lazım harfleri. Benim gücüm yetmiyor, harfler dönmüyor. Yasemin Koşal yardımıma koşuyor, beraber çevirir gibi yapıyoruz. Stüdyoda herkes gülüyor, ben de gülüyorum. Herkesi çok güldürdüğümden midir nedir bilinmez, program bitiminde bir de para veriyorlar bana. Biz de annemle gidip baklava alıyoruz babama. Düşünüyorum o küçük aklımla, bu insanlar bu kadarcık para kazanıyorlarsa her akşam baklava mı yiyorlar?

İşte o hayran olup, sayesinde babama baklava alıp götürdüğüm Tarık Tarcan, yıllar sonra beni Bozburun’da karşılıyor ve ben de tüm bu hikayeyi hatırlıyorum. O zaman daha mı cesaretliymişim ne? Bu sefer yanına gidip iki kelam laf bile etmiyorum. Sadece düşünüyorum düşünüyorum. Zamanı düşünüyorum, Tarık Tarcan’a hayran olduğum o çocuk aklımı, şimdi Bozburun’da teknedeki arkadaşıyla rakı içen Tarcan’ı düşünüyorum. Hani çocukluğunuzu beraber geçirdiğiniz o ilk iki tekerlekli bisikletinizi yıllar sonra yazlığın bodrumunda bulduğunuzdaki duygu gibi işte Tarık Tarcan’ı görmek. Annemin Pazarları hazırladığı komposto kokusunun karnımı doyurmak için girdiğim lokantada hiç beklemediğim bir anda burnuma çalması gibi mesela. Gidiyorum geliyorum oralara... Hatırlıyorum işte; benim küçükken daha uzun saçlarım varmış ve daha çok cesaretim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder