Beyaz kedi yine geldi deyip koltuğun kenarına baktı. Kedi medi yoktu ortada, sadece o görüyordu. Belki ilaçlardan, belki yaşlılıktan, belki de çektiği acıdan o kediyi durmadan görüyordu. Gerçekte var olup olmaması da önemli değildi. Zaten gerçek neydiki, var olduğunu kabul ettiğimiz düşünceler, nesneler, görüntüler, hikayeler dışında... genç kadın da görmek istedi kediyi o an, göremiyor olması içini acıtıyordu, bu onun suçuydu. Biraz daha dikkatli baksa, oradaydı aslında koltuğun kenarında duruyordu. Belki de ona gözükmek istemiyordu, bilemezdi. Derken, gitti dedi yaşlı kadın, kedi gitmişti. Genç olan rahatladı, görmesine gerek kalmamıştı artık, kedi kendiliğinden yok olmuştu. İşte şimdi tartışılırdı gerçekliği ama tartışmayacaklardı.
Özeniyordu yaşlı kadına, herkesin gördüğü şeylerden sıkılmışlığın verdiği bıkkınlıkla, o da görmek isterdi kimsenin göremediği şeyleri.
Sıkıntı buydu onun için, hep aynı şeyleri görmek, görmeye zorlanmak. Farklı olamıyor olmanın verdiği bezginlik, ruhu uyuşturan sıkıntı. Hayattan sıkılmaya eş değer duygulardı bunlar. Bunu söyleyince kızdı yaşlı kadın, bakmayı bilmiyorsun sen, farklılığı görmeyi bilmiyorsun dedi. Sıkılman, beceriksizliğindendir.
İnanmıyordu buna genç olan ama umut her zaman vardı ve cevap verdi: Belki de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder